hayat admini
bildirimlerimi kapadığım bir evren olabilir mi ya da dijital temizlik ve yuvalanma zamanı
Ajanda formatına geçmeden önce Substack’e yazmadığım uzun bir zaman vardı—ilk başta hayatı çok yaşadığım, sonra da hayatı az yaşadığım için aklımdakileri ötelediğim bu dönemde asıl gözümde büyüyen bu hesabın giriş bilgilerini hatırlamaktı. Böyle ufak bir görev ertelenir mi diye düşünebilirsiniz, fakat bunlar bir termit höyüğü gibi büyüyüp insanın içini uzun süre hatta bazen yıllarca kanırtan bir hayat adminine dönüşebiliyor.
Ev estetiği ya da OOTD estetiği gibi dijital estetik de dışarıya nasıl göründüğümüzün ve bu mesajı nasıl kurguladığımızın kritik bir parçası. Evlerde Monstera bitki, kıyafetlerde İskandinav bolluğu nasıl arttıysa dijitalde de yavaş yavaş sadeliğe gittiğimizi gözlemliyorum, çünkü gerçekten yüzlerce bildirimin altında eziliyoruz ve artık gına geldi—umarım bunu söylerken bir köşe yazarı gibi değil de, gece uyku tutmayınca Instagram’ını "temizlemiş” biri gibi duyuluyorumdur (zaten en iyi dijital temizlik ya gece yatakta ya da uçakta yapılır).
Hayat admini gibi bir yazıyı haftalarca yazamamamın sebebi, tahmin edeceksiniz ki, hayat admini oldu. Bir de bunun üstüne, sürekli bilgi ve özellikle bildirim yağmuru altında executive freeze’e yenik düştüm, taş kesildim kaldım. Her yandan uyaranlar dikkatimi çekip beni sersem ettikçe bildirimleri kapatıyorum ama bu sefer de gerçekten görmek, iletişimde kalmak istediğim şeyleri ve insanları kaçırıyorum. Bildirimlerim açık kaldığında da her şeyden bıkıyorum—birbirimiz ya da dünya hakkında bu kadar şey bilmek zorunda mıyız mesela?
Instagram’ı sadeleştirmeye dönecek olursam: İnanılmaz bir takipçi sayım yok, o yüzden bu iş sadece iki saatimi aldı. Şunu düşündüm, sokakta karşılaşsam kiminle bir kahve içecek yakınlığım ya da bunu başlatmak isteyecek hevesim olurdu? Daha önce yakın çevrem için ayrı bir hesap açıp bu sefer de onun dijital çöpü içimi baymıştı, bir yandan da yaptığım iki projenin takibi derken avatarlarımın, personalarımın arasında kaybolduğumu hissederek bu temizliğe koyuldum. Mesela burada yazdıklarımı Instagram’da da düzenli bir şekilde paylaşmam gerekiyormuş gibi hissediyor, sürece birkaç eylem ekleyince de yazmayı kafamda gitgide büyütüyordum. Çünkü artık tüm bu dijital sorumlulukları yapmaya üşeniyorum ve sıkılıyorum, sonra da kendimi çok ciddiye aldığımı hissedip soğuyorum uydurduğum ve başıma açtığım bu konseptlerden.
Evimde de sürekli bir şeyleri organize edip, fazlalıkları elden çıkarmayı ya da dönüştürmeyi seviyorum—hep kendime sıcak bir yuva ve ben kokan bir alan yaratmak için. Paralel olarak, dijital dağınıklığımı toplama isteğimin de bir türlü yuvalanma olduğunu düşünüyorum. Ne kadar sade, o kadar iyi ya da ne kadar bense o kadar rahat hissettiriyor (benim sadem, başkasının kaosu olabilir, o ayrı; nasıl başkasının sadesi bana fazla gelebiliyorsa). Ne olursa olsun, gelmek istediğim nokta şu: Süregelen dijital dayatmalardan aslında istediğimiz zaman kurtulabiliriz.
Her şeyin ne kadar fazla geldiğini son zamanlarda çıkan kitaplarda da görüyorum; hatta spesifik olarak normal bir aile/okul gününe uyanıp sonra bakkala süt almaya gidermişçesine çıkıp evi terk eden kadınlarda (Cathy Sweeney’nin Breakdown kitabı gibi). Ya da Severance ve Silo gibi dizilerde işletim sistemlerinin basitliğinde ve retroluğunda buluyorum—gerçi bunun bir şeylerin hayli karanlık olduğunu belirtmede kullanılan bir araç olduğu da ortada (“teknoloji basitse, bir şeyler yanlış gidiyordur”). Şunu biliyorum—Duolingo’nun beni bildirimleriyle taciz etmesinden, günlük gelen astroloji yorumlarından, ben gece uyurken paylaşılan meme’lerden ve kaçırılmaması gereken indirim kodlarından çok yoruldum. İstediğim zaman ulaşabilmek, istemediğimde kapımı kapatabilmek istiyorum.
Geçenlerde Substack’te bir süreliğine sosyal hesaplarını kapatıp insanlarla bir posta kutusu aracılığıyla iletişim kuracağını ve sadece, atıyorum ayda bir, maillerine bakacağını söyleyen bir yazara denk geldim. Biri bunun iyi bir kitap olabileceğini söylemiş, o da altına “Zaten amaç da bu” gibi bir şey yazmıştı—dijital yoksunluğun bile bir noktada içeriğe dönüşmesi, benim de küçük dijital temizliğimi buradan duyurmam kadar ironik, değil mi?
Neyse—sonraki büyük temizlik konum, email hesaplarımı elden geçirip binlerce sitenin aboneliğinden çıkmak olacak ama artık bu dijital hafriyat kategorisine giriyor ve o kadar uykusuz kalmak istediğime emin değilim :]
Selam,
İyi bir fikir mi diye emin değildim, ancak yazınızı okuyunca cesaret geldi.
Denemek istediğim, biraz da eğlenceli olsun diye, mart ayı başında üyesi olduğum tüm hesaplarıma "Ramazan sebebiyle kapalıyız" şeklinde bir mesaj atmaktı.
Bir ay boyunca hiç bir mesajı okumamaya ve cevap/tepki vermemeye çalışıp, bir nevi oruç tutacaktım.
Gerçekten oruç tutmuyoruz, bari kafamızı dinlendirip, sosyal medyadan biraz uzaklaşıp arınayım istedim.
Çok zaman harcanıyor ve elde kalan bir şey yok.
Uyuşturucu alışkanlığı gibi ne onunla, ne de onsuz...
Bu arada, şunu yazmadan geçemeyeceğim, Substack ortamında takip ettiğim kişilerin yazılarını okumaktan çok mutluyum ve de umutluyum. Bana göre çok genç (71 giriş kapısındaki benim için) insanların farklı ve çeşitli düşünce yapılarını anlamak hoşuma gidiyor. Memleketin genel durumuna kıyasla, tünelin sonundaki ışığı görmüş gibi seviniyorum.
Selamlar. Sevgiler.
Son sözler, kafanıza göre takılın.
Ayağını sıcak tut, başını serin.
Gönlünü ferah tut, düşünme derin.
Bunlar benim de serzenişlerim. Nasıl yapacağız acaba ve ne yapacağız…